Herkesin hayranı olduğu şehirler vardır. Benim için de bu şehirler New York ve Londra. O yüzden buralardan dönüşler benim için her zaman zordur. Bir parçamı geride bırakmış gibi hissederim. Bir yanım daha havaalanından ayrılmadan başlar özlemeye. Diğer yanımın özlediği de evimdir. Uçaktan indiğimde “bir an önce eve gitsem” ile “bir daha ne zaman giderim acaba” düşünceleri çarpışıp durur. Yaşadığım durumun adı ambivalans, duygunun adı ise bittersweet, Türkçe yazacak olursam acı-tatlı. Acı-tatlı, bizde çok yaygın bir kullanım olmadığı için bittersweet diye devam edeceğim.
Bitterwseet duygulanım, her ne kadar iç içe geçmiş iki zıt duygu gibi algılansa da mutlulukla üzüntünün bir kombinasyonu değil aslında. Bir tarafta iliğimizle kemiğimizle hissettiğimiz hüzün varken diğer tarafta eşit derecede hissettiğimiz mutluluk ve heyecan vardır. Yani bir yanımız yaprak dökerken bir yanınız bahar bahçedir. Zaten yorucu olan kısmı da bu…
Bu konuya son 10 yılını vermiş araştırmacı Susan Cain, bittersweet durumdayken nörobiyolojik olarak da zihnimizin bir mutlu bir mutsuz tarafa geçip durduğunu söylüyor. Tıpkı bir sarkaç gibi, mutlulukla hüzün arasında gidip gidip geliyor zihnimiz.
Yapılan bir çalışma insanların en sık bittersweet deneyimlenen anların mezuniyetler, taşınmalar, emeklilik ve tatil dönüşleri olduğunu gösteriyor. Yani okul tatile girerken gözlerinizin dolması, şehir değiştirdiğinizde içinizi aynı anda saran hüzün ve heyecan dalgası, yaz aylarının bitişiyle sonbaharın kendini göstermesiyle yaşadığınız burukluk normal.
Bu durumun ruminasyona dönüşme ihtimali de var. Normal olmayan kısmı işte orası. Sürekli bitter tarafa takılıp amvibalansı sürdürmek, keşkelerle bu bitter hali desteklemek, sonunda anda kalamamak, zihnin içinde dönüp duran çemberin içinden çıkamamak gibi. Ya da bitter tarafı başkalarına bulaştırıp (öfkeyle, tartışmayla, dışarıya yayılan bir gerginlikle) sweet tarafı kendine saklamak da bir diğer işlevsiz seçenek.
İşlevsel olan, “her şey zıddıyla kaimdir” sözünü hatırlayıp üzüntünün her zaman mutlulukla, mutluluğun da hüzünle karışabileceğinin farkında olarak yola devam etmek. Sonra da bu duyguyu başka bir şeye dönüştürmek. Belki daha pozitif, daha yapıcı bir şeye…